Şimdi ortada bir seçim var mı? Yok. Peki, Hükümet tarafından sürekli ne deniliyor? Seçim zamanında yapılacak… Yani 2023’te… Fakat görüyoruz ki, AKP’li Cumhurbaşkanı, bazı partilerle açık açık seçim ittifakı görüşmeleri..
Şimdi ortada bir seçim var mı?
Yok.
Peki, Hükümet tarafından sürekli ne deniliyor?
Seçim zamanında yapılacak…
Yani 2023’te…
Fakat görüyoruz ki, AKP’li Cumhurbaşkanı, bazı partilerle açık açık seçim ittifakı görüşmeleri yapıyor…
Biz buna, pazarlık desek daha doğru olur.
Pazarlıklar kiminle?
Bildiğimiz, DSP ve Fazilet Partisi ile…
Ve yine görüyor ve hissediyoruz ki, AKP bu ittifaka katılması için özellikle Fazilet Partisine karşı, çok ciddi ödünler vermeye hazır gibi.
İyi de şimdi; bayram değil seyran değil, enişte baldızı niye öptü?
Enişte baldıza yanaştı.
Yanaştı, çünkü deniz bitti!
Yanaştı, çünkü AKP&MHP gemisi su alıyor!
Yanaştı, çünkü ülküsüne sırtını dönen küçük ortak, artık iktidarda kalmak için yeterli değil!
Yanaştı, çünkü ekonomide sıfırı tükettiler!
Halk nezdinde umutlarını kaybettiler!
Kendi yaptırdıkları anketlere göre bile, eridikçe eriyorlar!
Görüyorlar ki, böyle giderse hezimet muhakkak, hesap günü de yakın!
Neden?
Çünkü artık eski dava arkadaşlarını bile yanlarında tutamıyorlar.
Abdullah Gül, Abdüllatif Şener, İdris Naim Şahin, Yaşar Yakış, Murat Başesgioğlu, Kürşad Tüzmen, Erkan Mumcu, Beşir Atalay, Sadullah Ergin, Nihat Ergün, Selçuk Özdağ, Ayhan Sefer Üstün ve Abdullah Başçı gibi önemli isimlerin dışında, bakın AKP’nin içinden iki parti birden çıktı.
Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın başını çektiği bu iki partinin yaptığı muhalefet, hiç de küçümsenecek gibi değil.
Bülent Arınç gibi bazı ağır toplar ise, artık partiye sadece pamuk ipliği ile bağlılar. Aralarındaki ortaklığı bir türlü bozamıyorlar. Bilinir ki, dünyadaki ortaklıkların en sağlamı suç ortaklığıdır. Çünkü ortaklık bozulduğunda iki ortağın gemisi de birden batar. Yani demem o ki, şimdiye kadar ne yaptılarsa birlikte yaptılar. Onun için birbirlerini artık hiç hazzetmeseler bile bir türlü kopamıyorlar.
Oysa yol arkadaşlığı ve dava yoldaşlığı gibi mefkûreler çoktan gerilerde kaldı!
Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi, halk nezdinde çok büyük bir oranda karşılık bulmadı.
Yine, icraatları görüldükçe, tek adam yönetimi halkı tedirgin ve rahatsız etmeye başladı.
Eğitim facia!
Papazlara ve talimatlara göre iş gören Adalet’te tuz bile koktu!
Liyakat desen, öleli o kadar çok zaman oldu ki, artık esamisi bile okunmuyor!
Şehir tiyatrolarının başına bir güreş hakemini, TÜBİTAK’ın başına bir hayvanat bahçesi müdürünü,
Şeker Fabrikalarının başına bir savcıyla bir fars dili uzmanını, Danıştay’ın başına bir vergi raportörünü, İstanbul Emniyeti’nin başına polislikle alakasız birini, Sağlık Bakanı Yardımcılığı’na bir inşaat mühendisini, bir hastanenin başhekimliğine bir beden eğitimi öğretmenini, Milli Savunma Üniversitesi’nin başına askerliğin a’sından bile anlamayan bir tarihçiyi, Hazine ve Maliye’nin başına damadı, Danıştay’ın üyeliğine PTT Genel Müdürünü ve Tenis Federasyonu Başkanı’nı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu’na en azılı Türk ve Atatürk düşmanı bir FETÖ’cüyü, diplomasız bir pehlivanı da büyük bir bankanın yönetim kuruluna getirdiler!
O kadar çok getirdiler ki, en çok da gına getirdiler!
Sağlık ve salgın yönetimi; yalanlardan, alaverelerden, dalaverelerden, nabza göre şerbet vermelerden ve samimiyetsizlikten dolayı inandırıcılığını çoktan yitirdi!
En büyük dip dalgası ise ekonomik alandan geliyor!
İzledikleri damat&kayınpeder (faiz sebep-enflasyon sonuç) siyasetinin bedeli ülkemize tam 120 milyar dolara mal oldu! Küresel Salgın’ın getirdiği ekonomik durgunluk da üzerine tuz biber ekti.
Düşünün bir kere, Merkez Bankası’nın döviz rezervleri ilk defa eksiye düştü.
Milli Piyangonun büyük ikramiyesini bile, Varlık Fonu’na çıkartacak kadar çaresiz kaldılar!
Zaman zaman yokluyorlar… Ama artık din ve türban siyasetinin bile, eskisi kadar ballı/kaymaklı bir getirisi yok!
Yeni bir söylemleri yok!
Türkiye şahlanıyor, şaha kalkıyor, batı bizi kıskanıyor gibi söylemler eskidi!
Ruhlarını yitirdiler!
Memlekete zarardan başka hiçbir getirisi olmayacak, ayağı yere basmayan Çılgın Proje’lerden başka, bulabildikleri yeni bir projeleri ve yeni bir eylemleri yok!
Dış politikada yalnızlaştıkça yalnızlaşıyoruz. Monşerler diye aşağıladıkları devlet adamlarını devletten temizleyip, yerlerini badem bıyıklılarla doldurduklarından beri işler iyiye gitmedi!
Mirasyedi bir hayırsız evlat gibi ne buldularsa sattılar, özelleştirdiler, olmadı kapattılar!
Son elde kalanları da varlık fonuna devrederek, babalarının çiftliği gibi sürmeye başladılar.
Düşünün bir kere artık Milli Piyango bile milli değil!
Yanlış açılım/çözüm politikalarının bir sonucu olarak, Kıbrıs Savaşı’nda verdiğimiz şehitlerden çok daha fazla (rütbeli ve yetişmiş) vatan evladını Güneydoğu’da hendeklere gömdürdüler!
Vatan topraklarını sattılar, Süleyman Şah Türbesi’ni kaçırdılar. Ege’de tam 19 Türk adasının Yunan tarafından işgal edilmesine sessiz kaldılar!
Estirebilecekleri yeni bir rüzgâr kalmadı!
Halka verebilecekleri bir ümit yok
Çünkü nereye ellerini attılarsa, orayı kuruttular
Geçen 20 yılda Devleti öyle hovardaca yönettiler ki, öyle çok yandaşı ve kandaşı kayırdılar ki ve öyle çok kire ve pisliğe bulaştılar ki; hesap sorulacağını biliyorlar ve ödleri kopuyor!
Öyle çok sıkıştılar ki, iktidardan gitmemek için değil Saadet Partisi, emin olun şeytanla bile işbirliği yaparlar!
Öyle bir noktaya geldiler ki, başka çareleri yok!
Durum bu, ancak esas sorulması gereken soru başka…
Penguen ve Sülün Osman gibi videolarıyla, en etkili muhaliflerden biri olan Saadet Partisi ne yapacak?
Davasına mı sarılacak, yoksa sözde milliyetçiler gibi, AKP’nin can simidi olup başka mecralara mı savrulacak?
Esas soru bu…
Milli Görüş’ün omurgası var mı, yok mu?
Bekleyip göreceğiz…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.