Güya Devlet idare ediyorlar… Hem de dünyanın en kadim devleti olan Türk Devleti’ni. Şimdiye kadarki süreçte yalpalamadıkları bir konu, ikircikli davranmadıkları bir icraat ve kandırılıp yanılmadıkları bir durum kalmadı. Şimdi..
Güya Devlet idare ediyorlar…
Hem de dünyanın en kadim devleti olan Türk Devleti’ni.
Şimdiye kadarki süreçte yalpalamadıkları bir konu, ikircikli davranmadıkları bir icraat ve kandırılıp yanılmadıkları bir durum kalmadı.
Şimdi ise gündem çok sıcak, hatta ateş gibi yakıyor!
Çünkü ülkemizi ve dünyayı kasıp kavuran, küresel bir virüs salgını var!
Aslında bu sefer erken uyanmışlardı.
Koronavirüs salgını var dediler ve 10 Ocakta bir bilim kurulu oluşturdular.
Bu tabi ki, çok iyi bir şeydi…
Fakat gelin görün ki, bu kurulun oluşturulmasından tam bir ay sonra 20.000’in üzerindeki insanımızın umreye gitmesine engel olmadılar!
Bu bir hata idi!
Fakat umreden dönen 17.000 vatandaşımızı, hiçbir önlem almadan evlerine göndererek. Ne yazık ki, üzerine tüy diktiler!
Tüy dikme olayından sonra yaşananları hepiniz biliyorsunuz…
Böyle bir salgın olayında, ilk kapatılması gereken yerlerden biri olan camilerimizi en sona bırakarak, bir tüy daha diktiler!
Tüm Türkiye’ye “birlik ve beraberlik” çağrısı yapan Sayın Partili Cumhurbaşkanımız, alınacak tedbirler konusunda partizanca davranarak, yalnızca AKP’li belediye başkanlarıyla görüştü!
Derken, CHP’li belediyelerin yardım kampanyalarını durdurarak, yardım hesaplarını dondurdular!
Kendi bağış kampanyalarını başlatarak halktan para istediler, her televizyon kanalında duyuru üstüne duyuru yapıyorlar ve her telefona mesaj göndererek hala daha para istiyorlar.
Zannettik ki Devlet’te para bitti!
Oysa çılgın projeler için para çokmuş…
Baksanıza aynı yangından mal kaçırır gibi Kanal İstanbul’u ihale ettiler!
Bir de maske meselesi var ki, aynı med cezir gibi gelip gelip gittiler!
* Önce “maske takmaya gerek yok”, sonra “maske takılmalı” dediler.
* Önce” maske sıkıntısı yok”, sonra “sıkıntı var” dediler. Tabi bu arada Barzani’nin ihtiyacı olan maskeler hemen gönderilmişti!
* Önce “maskeyi satacağız” dediler, sonra “maske satışını yasakladık” dediler.
* Derken, “ PTT’nin internet sitesinden isteyin bedava vereceğiz”, olmadı “e-devlet üzerinden isteyin bedava göndereceğiz” ve en sonunda da “eczaneler bedava dağıtacak” dediler.
Vatandaş eczaneye gitti alamıyor, dediler ki “cep telefonunuza kod göndereceğiz”, sonra “20-65 yaş arasındakilerin telefonlarına kod göndereceğiz…”
Vatandaş hala ikide bir telefonuna bakarak mesaj bekliyor.
İşin çok daha ilginci, eğer cep telefonun yoksa zaten maske falan alamazsın!!!
Şahsen ben de 20-65 yaş arası gurubundayım, gerekli başvuruları da yaptım, ama bana henüz ne bir maske, ne bir mesaj, ne de bir kod gelmedi. Gelen var mı?
Maske satışı yasak, söz verilen de gelmiyor!
Alt tarafı maske yahu!
Dua edin belediyeler var. O yardım hesaplarını partizanca dondurduğunuz belediyeler var ya, eğer onlar olmasaydı, emin olun bu salgın bir kat daha artardı.
Güya, virüsün bulaşma hızını yavaşlatmak adına, hafta sonu sokağa çıkma yasağı ilan edecektiler…
Bir hafta boyunca sessizce beklediler, hatta aynı gece Sağlık Bakanı bir basın toplantısı düzenledi ve ekranların karşısına geçerek uzun uzun açıklamalar yaptı. Üstelik bir gazeteci tarafından aynı toplantıda “sokağa çıkma yasağı var mı” diye sorulduğu halde var denilmedi.
O da ne?
Sokağa çıkma yasağını, yasağa sadece iki saat kala ilan ettiler!
Ne ettiler?
Bir çuval inciri bok ettiler!!!
Şimdi de Koronavirüs’le mücadele için yeni hastaneler oluşturma peşindeler.
Bu karar elbette çok doğru bir karar, fakat bu sefer de yöntem sıkıntılı!
Nasıl mı?
Bakın şimdi milletimizin özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi büyük şehirlerimizde Koronavirüs hastanelerine ihtiyacı var.
Eğer askeri hastaneleri kapatmamış olsalardı, en az 33 ayrı yerde 24 saat içerisinde tam teşekküllü sahra hastanelerimiz hazırdı. Lakin 15 Temmuz’u fırsat bilerek bu hastaneleri kökünden kazımışlar ve 15 Temmuz’un üzerine, ta o zaman koca bir tüy dikmişlerdi.
Her neyse şimdi hastaneye ihtiyacımız var, en çok da İstanbul’da ihtiyacımız var.
Başta muhalefet olmak üzere birçok çevreden, Hükümete dediler ki; “gelin şu Atatürk Hava Limanı’nı hastaneye çevirin”…
Aslında çok isabetli bir teklifti.
Çünkü Atatürk Havalimanı şehrin merkezi bir konumunda, karayolu, denizyolu, havayolu ve metro ulaşımı mevcut.
İç hatlar terminali 63.165, dış hatlar terminali ise 282.770m² kapalı alan kapasitesiyle, bina alanı açısından Türkiye’nin en büyük havalimanıdır. Buna ilave olarak, 179.000m2’lik kapalı alana sahip tam 7.076 araç kapasiteli bir otoparkı da var.
Al sana istemediğin kadar bina, istersen dünyanın en büyük hastanesini kur.
Yetmedi mi?
Beylikdüzü’nde Tüyap Fuar Merkezi var.
Tamamen klimatize edilmiş 120.000 m² kapalı alanı var.
Dahası da var.
İlave olarak 630 oda kapasitesi de olan bu tesis, 5 yıldızlı konaklama hizmeti bile verebiliyor.
Her türlü teknik alt yapı (pnömatik sistem 8 – 10 bar basınçlı hava sistemi, su, atık su sistemi, 28.800 kVA/h elektrik gücü, 11.090 kVA/h jeneratör gücü)…
1.600’ü kapalı olmak üzere 4.500 araçlık otopark alanı…
Metro ve raylı sistemle entegre Metrobüs ile kolay erişim imkânı…
Helikopter pisti bile var.
Daha ne olsun?
Avrupa Yakası için hala yetmedi mi?
O zaman buyurun, Atatürk Hava Limanı’nın hemen yakınında bir de CNR Expo Fuar alanı var.
Toplam fuar alanı tam 160.000m2
Fakat bunlar ne yaptılar biliyor musunuz?
TÜYAP, CNR EXPO ve Atatürk Hava Limanı’nın yüz binlerce metrekarelik kapalı alanları hazır dururken, başka hiçbir yer kalmamış gibi gittiler ve Atatürk Havalimanı’nın en iyi pistlerinden birinin üzerine aynı tüy diker gibi yeni bir hastane dikmeye başladılar!
Demezler mi adama “Ağam sen hastane mi dikiyorsun Atatürk Havalimanı’nı mı yok ediyorsun?”
Hadi buyurun: Güler misiniz, ağlar mısınız?
Ben size söyleyeyim, bu gidişle biz emin olun çok ağlarız!
Bu arada, dikilen tüyleri sayabildiniz mi?
Bırakalım şimdi kılı tüyü de, esas sorulması gerekeni soralım:
EY AKIL NEREDESİN?
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.