Aslında başka bir yazı ile yaz molası verecektim ama geçen gece hayatımın en korkutucu gecelerinden birini yaşadığım için deprem konusuna değinmek istiyorum. Ben depreme mutfakta yakalandım. Bulaşıkları yerleştirirken yer bir..
Aslında başka bir yazı ile yaz molası verecektim ama geçen gece hayatımın en korkutucu gecelerinden birini yaşadığım için deprem konusuna değinmek istiyorum.
Ben depreme mutfakta yakalandım. Bulaşıkları yerleştirirken yer bir anda sarsılmaya başladı. Olduğum yerde kaldım. Sonuçta her zaman sallanıyorduk, birazdan geçer diye düşündüm. Ama geçmedi! Işıklar yanıp sönmeye başladığında durumun vahametini anladım, şiddeti gitgide arttı ve ben her şeyin biteceğini düşünmeye başladım ama bu esnada gözüm etraftaydı. Düşün bir şeyler var mı, neresi güvenli, doğru yerde mi duruyorum? gibi sorular sorup durdum kendime. Büyük bir buzdolabı var, onun önünde durdum. Hareket edemiyordum ama o anda yaşam üçgenini düşündüm. Buzdolabının hemen karşısında yemek masası duruyor, dolayısıyla bir şey yıkılırsa aralıktan yırtarım diye düşündüm. Neyse ki hiçbir şey olmadı ama deprem hiç bitmeyecekmiş gibi geldi.
17 Ağustos depremine Gelibolu’da yakalanmıştım ama onun şiddetini bu kadar hissetmemiştim. Deprem esnasında eşim uyumaya gittiği için bana aşağıdan seslendi ve yanına çağırdı. Ben, depremde aşağıya gidilmeyeceğini söyledim ama o şok anında beni anlamadı. Ben de deprem bitince onunla hemen bahçeye çıktım ama orada da rahat edemedim ama en sinir bozucusu, o anda tüm elektriklerin gitmesiyle birlikte Bodrum’un tamamen karanlığa bürünmesi oldu. Her yer zifiri karanlıktı. Neyse ki cep telefonlarımızın feneri vardı, hemen onları açıp yolumuzu bulduk.
Bu arada büyük kedim Makbule olan biteni rahatlıkla balkondan takip ediyordu. Hayatımda bu kadar sakin bir kedi görmedim, öte yandan deprem öncesi köpeğim Roxy ve diğer kedim Balotelli inanılmaz huzursuz oldular. Benim de her büyük deprem öncesi gibi başım çatlıyordu ve kafamın içinde inanılmaz bir basınç vardı. Oğlum Balo ise çok korkmuştu. Kendisini sevmeye çalıştığımda hiç yapmadığı bir şeyi yaparak benden korktu (oysa sevgi kelebeğidir) ve balkona kaçtı. Aradan bir saniye geçmeden de yeniden sarsıldık. Evden çıkmalıydık, biz de hemen balkonu açık bırakıp, dışarıya çıktık. Bir tane de çanta alıp içine içecek vs. koyduk. Çocuklar güvendeydi ve biz de artık ne yapacağımızı düşünmek için arabaya gittik. Dışarıya çıktığımızda, bizim gibi cep telefonunun fenerini açmış olan insanları gördük. Herkes panik içerisinde koşuşturuyordu. Kafamızı toparlar toparlamaz, bir alt sitede yaşayan yakınlarımızı arayıp durumlarını sorduk. Kimsenin evinde bir sıkıntı yoktu ama herkes çok korkmuştu. Onların da bahçeye çıkmış olduğunu öğrendik ve yanlarına gitmeye karar verdik. Yanlarına gittiğimizde, bahçede komşularıyla birlikte oturuyorlardı. Biz de aralarına katıldık. Olan biteni konuşurken sallanmaya devam ediyorduk. Artçılar hiç durmadı, halen daha bitmiş değil. Ben; korku romanı yazan kadın, ölesiye korkmuştum. O kadar ki, heyecandan tuvalete gidip durdum ama nasıl gittim hiç sormayın. O karanlıkta eve girmek işkence gibiydi. Sabaha kadar bahçedeydik. Ara ara gök yüzünde acayip ışıklar gördük, halen ne olduğuna dair bir fikrimiz yok. Uzun sohbetler esnasında, aslında deprem konusunda ne kadar az şeyi hatırladığımızı fark ettik. Özellikle de erkeklerin çok fazla hata yaptığını görünce şaşırdım.
Mesela Gelibolu’da deprem sonrası Fener’e çıkmıştık, sebebi, kayalık olmasıydı. Bizim buradaki evler de kayalık üzerine yapılmış olduğu için güvende hissettik ama bazı insanlar dolgu alanına gitmiş, hatta bazıları deniz kenarında şezlonglarda sabahlamış. Ne kadar da yanlış bir hareket! Tsunami tehlikesi var bir kere. Dolgu alanı çok yanlış bir seçim. Oysa, 17 Ağustos sonrası ne kadar çok program yapıldı, eğitim verildi. Işıkara, bize yapmamız ve yapmamamız gerektiği şeyleri anlatırken pür dikkat dinlemiş olmamıza rağmen, aklımızda ne kadar az şey kalmış. Ben yaşam üçgenini düşündüm, yaptım deyince herkes şaşırdı; çünkü insanlar hala masa altına saklanmayı akıllarına getiriyordu. Halbuki bu çok yanlış bir hamle. Eğer masa çelikten yapılmışsa o ayrı. Bütün bu bilgi eksikliğine rağmen bir şey diyemeyeceğim, çünkü o panikle kilitlenip kalabiliyorsunuz ve tüm bu olaylar saniyeler içerisinde yaşandığı için, kötü bir yapıdaysanız, hamle şansınız bile olamayabilir. Ben kilitlendiğimde elimde bulaşık makinesine yerleştirmeye çalıştırdığım tabağı tuttuğumu fark ettim. Şoktan, elimden bırakmamıştım.
Bu noktada en önemli şeyler öncelikle sağlam zemin, sağlam bir bir bina ve son olarak sakin bir kafa. Çok şükür bir can kaybı olmadı. En azından Bodrum’da olmadı. Kosa’ta yaşananlar gerçekten de çok üzücü. Bodrum’dan kaçan insanlar olmuş ama aslında boşuna, çünkü gördük ki, buradaki iki ve üç katlı Bodrum evleri sayesinde kimsenin burnu bile kanamadı. Olan, genelde çok eski binalara oldu. Allah daha büyüğünü göstermesin diyorum ve herkesi yeniden bilgilenmeye çağırıyorum. AKUT’a gidebilirsiniz, eğitimlere, seminerlere katılabilirsiniz ya da internetten deprem esnasında nelerin yapılmaması veya yapılması gerektiğine dair bilgi toplayabilirsiniz. Ayrıca bize hep söylenen ama hiçbir zaman yapmadığımız bir şey daha var. Deprem çantası! Bir tane çanta hazırlayalım, içine bozulmayacak yiyecek, bir kaç kıyafet, su ve fener gibi malzemeleri koyup başucumuzda tutalım. Neyin ne zaman olacağı belli olmaz. Hazırlıklı olmakta fayda var! Unutmayın daha geçtiğimiz aylarda İzmir sallandı, ondan önce de Ayvacık sallandı.
Deprem ülkesinde yaşadığımızı hep unutuyoruz. Biz sallanmaya devam ediyoruz. Umuyorum ki daha büyükleri olmaz. Görüşmek üzere!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.