Son Dakika: Geleneksel ÇGST Yaz Sanat Kampı 5.Kez Çanakkale’de *** Ateşli Silah İle Kasten Yaralama *** Banu Avar, Konferans Verdi Kitap İmzaladı *** Jeoloji Mühendislerinden Çocuklara Deprem Eğitimi *** 14 Mart’ta Hekimler Tüm Branşlarda İş Bırakıyor *** WhatsApp Haber Hattı: 05437951277

Bırak Beni Haykırayım!

Hikâye bu ya… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; küçük çocukları olan yaşlı ve yoksul bir adam varmış. Adam öyle yoksulmuş ki, yalnızca başlarını soktukları eski bir evden başka hiçbir..

Bırak Beni Haykırayım!
Yayınlanma: 593 Okuma

Hikâye bu ya…
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; küçük çocukları olan yaşlı ve yoksul bir adam varmış.
Adam öyle yoksulmuş ki, yalnızca başlarını soktukları eski bir evden başka hiçbir şeyleri yokmuş.

Yaşlı adam, bir gün eski ve emektar evinin karşısına geçerek; “- Ey dedeme, babama ve bana mesken olan yaşlı ev! Çok kahrımızı çektin ve biliyorum ki artık çok yaşlandın. Yine biliyorum ki, bir gün sen de yıkılacaksın. Dedemin, babamın ve benim seninle eski bir hukukumuz var. Bizler senin içinde büyüdük, acı ve tatlı bütün günlerimizi hep seninle yaşadık… O yüzden bu hukuka dayanarak senden bir şey istiyorum. Ne olur yıkılmadan önce bana bir bilgi ver. Ver ki, çocuklarım altında kalmasın!” dedi.

Yine hikâye bu ya, yaşlı ev garip bir şekilde dile geldi ve vakur bir tavırla başını öne eğerek “-Tamam” dedi. “- Yıkılacağım zaman sana haber vereceğim…”

Derken, aradan günler ve aylar geçmeye, zaman ilerledikçe de yaşlı evin duvarlarında çatlaklar, ahşap kısımlarında da sarkmalar ve ayrılmalar oluşmaya başladı!

Yaşlı adam evinde gördüğü her çatlağı kardığı birkaç kürek çamurla tıkadı, ahşap kısımlarındaki her ayrılmaya ve sarkmaya da birkaç çivi çakarak onarmaya çalıştı.

Birkaç ay sonra, bu sefer evin diğer duvarları çatlayınca, yine aynı şekilde çatlayan yerleri birer avuç çamurla kapatarak, ahşap kısımlarına da birkaç çivi daha çakarak yaşamını sürdürmeye çocuklarını da o evin damının altında yaşatmaya devam etti!

Günlerden bir gün yaşlı adam, üç beş kuruş ekmek parası kazanmak umuduyla gittiği işinden evine döndüğü zaman, gözlerine inanamadı!

Emektar evi yıkılmış ve gözünün nuru sevgili çocukları da o evin altında kalarak feci bir şekilde can vermişlerdi!

Hayattaki her şeyini kaybeden yaşlı adam, büyük bir üzüntü içinde ağlayarak ve sitem ederek evinin enkazına seslendi: “- Ey nankör ev, hani hukukumuz vardı, hani sözleşmiştik, hani yıkılmadan önce bana haber verecektin. Bu muydu senin vefan?” dedi.

O da ne?

Önce enkazdan birkaç çatırdama sesi duyulduktan sonra, enkaz halindeki ev üzgün bir edayla başını kaldırdı ve kan oturmuş gözlerini yaşlı adamın yaşlı gözlerine dikerek dedi ki: “-Ey ev sahibim, ben ne sevgisizim, ne vefasızım, ne de nankörüm. Ama sen tam bir gafilsin!”

“-Ben aslında sözümü tuttum. Yıkılacağımı aylar önce ve defalarca sana söyleyebilmek için yırtındım…”
“-Fakat ne zaman ağzımı açıp sana haber vermeye kalksam, sen her seferinde eline aldığın bir avuç çamur ile ağzımı tıkadın!”

Hikâye bu…

Peki, ben bu hikâyeyi niye anlattım?
Teşbihte hata olmaz derler.

Düşünün bir kere…

Ülkemizin hali de bu yaşlı adamla, eski evin hikâyesine benzemiyor mu?
Ne zaman birileri bir haber vermeye kalksa, hemen soruşturma açılarak ağızları kapatılmaya çalışılmıyor mu?
Ne zaman birileri bazı gerçekleri dillendirmeye yeltense, enselerine basılmıyor mu?
Ne zaman birileri gerçekleri yazmaya cüret etse tutuklanarak kalemleri kırılmıyor mu?

RTÜK denilen yapının medya organları üzerindeki yetkisi veya tahakkümü neredeyse astığı astık kestiği kestik değil mi?
Dilimize, gözümüze, kulağımıza, kameramıza, objektifimize ve kalemlerimize; sözüm ona yasal kılıfıyla sanal da olsa birer pranga vurulmuş değil mi?

Geçen günlerde TÜSİAD bir açıklama yaptı. Ne dedi?

• “Depremlerde, yangınlarda, iş kazalarında çok sayıda vatandaşımızı kaybediyoruz. Demek ki, hata, suistimal ve kayırmacılık çok yaygın!
• Eleştirel ifadelere ve habercilik faaliyetlerine açılan soruşturma haberleri, çok sıklaştı!
• 10 küsur sene önceki olaylara, şimdi yeni soruşturmalar açılıyor!
• Tutuklu milletvekillerine, siyasi parti liderlerine ve belediye başkanlarına sürekli yenileri ekleniyor!
• Disiplinsizlik suçuyla teğmenler hakkında ihraç kararı alınıyor! Fakat deprem, yangın, taciz, kadın cinayeti, iş kazası gibi kamuoyunda infial yaratan nice olayda, ya suçlular bulunmuyor ya da kısa sürede serbest kalıyorlar. Kamuoyu vicdanında suç ve ceza arasında orantısızlık kanaati oluşuyor!
• İster seçimle, ister atamayla gelen kamu görevlilerinin görevlerinden alınmasının, yeni örneklerine şahit oluyoruz!
• Üstelik, yeni yasal düzenlemelerle, kamu görevlilerinin Devlet Denetleme Kurulu tarafından görevden alınması ve TMSF’nin şirketlere kayyum olarak atanması mümkün oluyor!
• Yolsuzluk, dolandırıcılık, karaborsa haberlerinin ardı arkası kesilmiyor!
• Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, galiba artık şirket kurmaktan daha kolay!
• Kadın cinayetlerinin de, çocuk tacizlerinin de sonu gelmiyor!”

Özeti bu, tam metni de var. İsteyen TÜSİAD’ın internet sitesinden bakabilir.
Deyin hele bu açıklamada dile getirilenlerin hangisi yanlış? Nesi yanlış, nesi yalan ki jet hızıyla soruşturma başlatılıyor?

“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen teğmenler hangi suçu işlemişler ki ordudan atılıyorlar?

Bakın…
Demedi demeyin.
Şimdi siz, elinizdeki güce güvenerek; muhalif olduğunu düşündüğünüz her yazarın kalemini kırmaya, her televizyoncunun defterini dürmeye, her şairin dizelerini susturmaya, her ozanın nefesini kesmeye ve her gazetecinin özgürlüğünü yok etmeye, muhalif siyasetçilerin tek tek sesini kesmeye ve hatta biraz sertçe muhalif ses veren her vatandaşa soruşturma açıp mahkemelerde süründürüyorsunuz ya…

Bakın, bu gidiş gidiş değil!
Bi durun, sakinleşin. Evet, güç sizde. Ama artık tepeden bakmayı bırakın, eğilin de bir halka kulak verin.

Dinleyin…
Bakın, her yerden çatırtılar geliyor, ama siz yaklaşmakta olan yıkımı anlamaktan bihabersiniz!
Eğer bu memleketi ve bu aziz milleti ayakta tutan o duvarlar bir gün çökerse, emin olun altında hepimiz ezileceğiz.

Çöküş mü?
Belki fiziksel değil, ama çok daha kötüsü!
Benden söylemesi…

Bakın Mehmet Erdem ne kadar güzel dile getirmiş (Bir de Ozan Beşir’den dinlemenizi tavsiye ederim):

“Şikâyetim var cümle yasaktan,
Dillerimi hâkim bey bağlasan durmaz,
Gelsin jandarma, polis karakoldan,
Fikrim firarda, mapusa sığmaz eyvah!
Sussan olmuyor, susmasan olmaz,
Dil dursa hâkim bey tende can durmaz,
Yazsan olmuyor, yazmasan olmaz,
Kaleme tedbir koma, tek durmaz”
Benim de şikâyetim var.

Anayasamızın ayaklar altına alınmasına, ifade özgürlüğünün yok edilmesine, Bebek Katili Öcalan’ın hapisten çıkarılmasına, vatandaşın yüreğine korku salınmasına, tepkisiz ve ruhsuz, yani ruhen çökmüş bir toplum inşa edilmesine, ve dahi her türlü sansüre ben de hayır diyorum.

Hadi bakalım, isterseniz şimdi bir avuç çamuru da benim ağzıma tıkayın.
Bakın, büyük üstat Mehmet Emin Yurdakul nasıl haykırıyor:

“Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et!
Unutma ki şairleri, (yazarları) haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz bir çocuk gibidir!!!

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.