İlkokula anneannemin yanında Yenişehir’de başlamıştım. Babamın tayini nedeniyle ailemin Kıbrıs’a gittiği dönemlerdi. O yıllarda Kıbrıs’a asker aileleri pek götürülmezdi. Hele çocukları benim yaşımdalarsa. Çünkü Türkiye orada okunan yılların tekrarını istiyor,..
İlkokula anneannemin yanında Yenişehir’de başlamıştım. Babamın tayini nedeniyle ailemin Kıbrıs’a gittiği dönemlerdi. O yıllarda Kıbrıs’a asker aileleri pek götürülmezdi. Hele çocukları benim yaşımdalarsa. Çünkü Türkiye orada okunan yılların tekrarını istiyor, dolayısıyla çocukların sene kaybı oluyordu memlekete dönüldüğünde. Ailem de sene kaybım olmasın diye düşünerek, beni okumam için anneannemlerde bırakarak Kıbrıs’a gitmek durumunda kaldılar.
Okulumun açıldığı ilk gün Anneannem büyük dayımın hanımı yengemle beni okula götürdü, sırama oturtturdu. Arkadaşlarımın çoğu da mahalleden arkadaşım olduğu için yabancılık çekmemem lazımdı normalde. Ancak ailemin yanımda olmaması ve okulu onlardan ayrı kalmamın müsebbibi gördüğümden ilk günümün ağlayarak geçtiğini hatırlarım anılarımda. Oysa ki, Öğretmenim dünya tatlısı bir hanımefendiydi. Benim durumumu bildiğinden de bana özel ihtimam gösterir, yakından ilgilenirdi.
O yıllarda Türkiye’de kırtasiye malzemeleri çok kısıtlıydı. Babam’ın her ay ben okulu daha çok seveyim kendimi yalnız hissetmeyeyim diye bavullar dolusu kırtasiye malzemesi, oyuncak, kılık kıyafet gönderdiğini daha dün gibi hatırlarım. Elbette sınıfımda hatta okulumda dahi benim kullandığım kırtasiye malzemelerini kullanan arkadaşım hiç yoktu. Herkesin bana imrenerek baktığı dönemlerde ben okumaya direniyor, okumamak için neredeyse inat ediyordum. Canım öğretmenim, öyle yapıyor böyle yapıyor, yok ben okumuyordum.
Nihayet sömestre tatili geldi çattı. 15 gün de rapor alarak 1 aylığına Kıbrıs’a tatile gittik anneannemle birlikte. Tabii ben Türkiye’den geliyorum diye evde herkes bayram yapıyor. O kadar mutluyuz ki, bol bol geziyoruz Kıbrıs’ı. Görmediğim bilmediğim bir kültürü algılamaya çalışıyorum derken, babam bir akşam bana; ”Betül gel bakalım kızım biraz okuma yapalım seninle” dedi. Hatırlayanlar olacaktır, gözlük şeklinde hece tabloları vardı kartondan. Onları aldım yanıma babamın yanına oturdum. ”Oku bakalım kızım burada ne yazıyor” diyor babam. Ben kekeliyorum, yok çünkü, hiç ilgilenmemişim derslerimle. Babam baktı ki ben de tık yok. Her akşam benimle okuma egzersizi yapmaya başladı.. Bu arada Anneannem de kıyamam eziliyor, büzülüyor. ”Evimize dönelim ben sana gösteririm gününü der” gibi bakıyor bana.
Türkiye’ye döndükten sonra, bir yanımda anneannem bir yanımda yengem bir taraftan da öğretmenim bana 15 günde okumayı söktürdüler, el birliğiyle İlkokul öğretmenimi hep bana karşı anlayışlı, sevecen ve anaç halleriyle hatırlarım. Ben okuldan ayrıldıktan sonra dahi anneanneme gelip, beni hep sorarmış öğretmenim. Memlekete her gittiğim tatilde ben de öğretmenimin ziyaretine giderdim, çok sevinirdi.. Sonra bir duydum ki, rahatsızlanıp vefat etmiş. Çok üzülüp ağlamıştım, bugün bile hala içim sızlar, sevgili öğretmenimi her hatırladığımda.
Öğretmen demek benim için, koruyup kollayan, gözeten, çok seven, eğiten, psikolojiden anlayan, anne olan, baba olan, yerine göre arkadaş olan demek şu yaşamda. Bu vesileyle tüm eli öpülesi öğretmenlerimizin günlerini canı gönülden kutluyorum. Ebediyete göçmüş bize şekil veren başta ilk öğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, canım öğretmenim Arseven Erdoğan hanımefendiyi ve tanıdığım tanımadığım tüm öğretmenlerimizi rahmetle anıyorum. Hakkınız ödenmez, ruhlarınız şad olsun inşallah her birinizin Sevgi ve hürmetle…
(23 KASIM 2018)