On günlük bir tatil arasından sonra bir de hastalık molası vermek zorunda kaldım. Bu nedenle de yazı yazamadım ama dikkat! Anlatacaklarım bu sefer maalesef biraz hayal kırıklığı içerebilir. İki hafta..
On günlük bir tatil arasından sonra bir de hastalık molası vermek zorunda kaldım. Bu nedenle de yazı yazamadım ama dikkat! Anlatacaklarım bu sefer maalesef biraz hayal kırıklığı içerebilir.
İki hafta önce Bodrum’dan Gelibolu’ya doğru yola çıktık. Büyük bir heyecan ve mutluluk vardı içimizde. İlk sinir bozukluğu, hız sınırının aşırı derecede düşürülmüş olmasındandı. Tamam, hız felakettir. Zaten buna katılıyorum ama neden şehir içi olmayan boş yollarda 50 olur ki hız sınırı? Biri bunu bana açıklasın. Çalışma yok, okul yok, ev yok. Ee, neden 50? Sırf bu yüzden İzmir-Gelibolu arası bize 7.5 saate mal oldu. Bunun uzunca bir kısmı da maalesef Lapseki feribotunda geçti. Eceabat, kamyonları kabul etmediği için herkes Lapseki’ye yığılmıştı ve saat 16’da Lapseki’ye varmış olmamıza rağmen, Gelibolu’ya varışımız 18.30’da oldu.
Bu arada Kaz Dağları’nda o meşhur çay bahçesinde oturalım dedik. Biraz oksijeni içime çekeyim dedim, demez olaydım. Resmen çöp kokusunu soludum. Aşağıya bakmamla birlikte de nedenini gördüm. Güzelim Kaz Dağları bir çöplüğe dönüşmüştü. Bu pislik sadece burasıyla sınırlı değildi. Maalesef Gelibolu da inanılmaz kirliydi. Gelibolum’u hiç bu kadar pis görmemiştim ve buna inanılmaz üzüldüm. Bana, aslında çok iyi çalışıldığı söylendi. Ekipler her gün çalışıyormuş ama ben bunu göremedim. Umuyorum ki sadece bize böyle denk gelmiştir, yoksa durum vahim. Maalesef bu hep böyle olmuştur. Çöp kutusunu kullanmayı öğrenemeyenlerle yıllardır bu savaş veriliyor. Hayır, ne kadar zor olabilir ki? Doğaya ve bize bahşedilen güzelliklere hiç mi hiç saygımız kalmamış. Yazık! Bozcaada, öte yandan tertemizdi. Oraya daha sonra özel olarak değineceğim.
Gelibolu’da bu durumun dışında hoşuma giden şeyleri de yazayım.
Öncelikle sahil yolunun yapılması ve genişlemesi hoşuma gitti. Özellikle de Feneraltı’ndaki setler çok keyifli olmuş. Proje tamamlandığında umuyorum ki çok daha güzel olacak. Biz oradayken çalışma tramplenler tarafında sürüyordu. Tramplenlerin ve basket sahasının elden geçme vakti gelmiş de geçiyordu zaten. Oralar da tamamlanırsa, uzun zamandır beklenen olmuş olacak. Yapım aşamasındaki liman da aynı şekilde, çok güzel olacak gibi duruyor. Eski çay bahçelerinin yenilenmesi bence orayı bayağı bir kendine getirecek. Bol bol yeşillik de olsun ama! Bu arada uzun zamandır otogar tarafına gitmeyen ben; muhtemelen limandaki karmaşadan da kaynaklı olarak, bir yeri daha önceden görmemişim. Lezzet Konağı’nı. Eski bir ahşap binada, çok sevimli bir işletme var ve kahvaltıları on numara. Resmen, yok yok. Yumurta çeşitlerinden tutun da katmerine kadar, her şey var. 8 senedir varmış ama biz ara sıra gittiğimiz için ve o tarafa pek uğramadığımız için, daha önce fark etmemişiz. Fiyatlar da son derece uygun.
Bu arada havanın güzel olması da bizim için çok keyif vericiydi. Biraz da şans oldu sanırım. Tabi dönüşte hasta olduk, o ayrı!
Hayvanlara verilen değerin devam ettiğini görmek de ayrıca çok mutlu etti. Her köşe başında kediler ve köpekler vardı ve çoğu besleniyordu. Özellikle de liman tarafında üç tane köpekle çok keyifli zaman geçirdik. Başkaları korkarken, bu üçlü bize yol boyunca eşlik etti. Anlıyorlar tabi sevildiklerini. Bizim oralar bir başkadır zaten!
Bu arada son bir notum olacak. Eceabat tarafına, daha doğrusu Şehitlikler’e tur yapmayı düşünüyorsanız, çoğu yer restorasyonda ve girilmiyor. Özellikle de Atatürk’ün Evi hala bitmemiş. Orasını da son gören bizdik sanırım. Olsun, Bigalı köyüne bayılıyorum, uğramadan da edemiyorum. Seddülbahir Kalesi de ayrıca kapalı. Sanırım bir kaç yılı daha varmış. Keşke bu işler bu kadar uzun sürmese. Onca turistin akın ettiği yerlere girememek gerçekten de biraz hayal kırıklığı oluyor. Tabi önemli olan, orijinaline yakın olması.
Herkese iyi haftalar!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.